Warendorf’da yaşayan görme engelli Remzi Eker: „Aydınlığı tanırsanız, karanlığı bilirsiniz“

Bu ay ilk defa dünyayı bizim gözümüzle görmeyen biriyle söyleşi yaptım. Adı Remzi Eker, 1972 yılında Almanya’ya gelmiş, 1 yaşında yanlış ilaç tedavisi neticesi görme duyusunu kaybetmiş. Orta ve Lise’yi Türkiye’de, üniversiteyi Münster’de okumuş ve Alman Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümünden mezun olmuş. 1975 yılında ise Milli Görüş ile tanışarak değişik birimlerde görev yapmış. Tabii ki, bizim söyleşimiz siyasi değil, tamamen özel dünyası ile alakalı oldu.

REMZİ EKER ve ADNAN ÖZTÜRK Fotoğraf: Mehmet GÜL
REMZİ EKER ve ADNAN ÖZTÜRK Fotoğraf: Mehmet GÜL

RÖPORTAJA kendisi de Milli Görüş mensubu olan Mehmet Gül de vesile oldu. E-posta adresime, bundan 4 sene önce kurulan Bielefeld Sultan Fatih Derneği’nin yeni genel kurul haberini göndermişti. Haberi okudum, başkan olarak Remzi Eker’in ismi yazıyordu. Remzi Eker’i tanımazdım, fakat bildiğim kadarıyla görme engelliydi. Hemen Mehmet Gül’ü aradım, biraz bilgi aldıktan sonra Remzi beyle bir görüşme ayarlamasını rica ettim. O da sağolsun randevu aldı.

Mehmet Gül ile gittik

Bunca yıldır gazetecilik yaparım, bir çok kişiyle röportaj yaptım, hiç heyecanlanmadım. Ama Remzi beye giderken hem heyecanlı hemde „ürkek“ birisi oldum çıktım. Dünya’yı bizim gibi görmeyen bir insanla söyleşecektim, gerçekten çok zordu benim için. Çok detaya girmeden bir kaç sorunun cevabını aldıktan sonra sohbeti noktalarım diye içimden geçirdim. Tabii ki, hiçte öyle olmadı. Bazı soruları sorarken çok sıkıldım, af diledim, bağışlanmak istedim. O da sağolsun bana sorularım karşısında cesaret verdi. Sohbete başlamadan önce öğlen namazı eda edildi. Remzi beyde imamlık yaptı.

Remzi Eker'in dünyasındaki dosyalar.
Remzi Eker’in dünyasındaki dosyalar.

Remzi beyi dinlerken, onu yakından seyrederken bir kaç defa daldım. Tane tane, İstanbul şivesi konuşuyordu. Kelime hazineside çok zengindi. Uzun zamandır duymadığım „adalı“ kelimeleri çok rahat kullanıyordu. Bu da kendisini ne kadar yetiştirdiğinin kanıtıydı. Aydındı, inanmıştı, kendisiyle barışık yaşıyordu. Mevlaya teslim olmuş, kadere inanmıştı. Her konuşmasının muhtevasında bunu görmek mümkündü.

Röportaja başlamadan önce, o benimle söyleşti. Öztürk gazetesi ve şahsımla ilgili bilgi aldı. Almanya’daki Türk basını ile alakalı kısa bir sohbetimiz oldu. Boş değildi, takip ettiği belliydi. Remzi ağabeyin, „Bilgisayar çıkmadan önce kitap okumaya hasrettim“ sözü hakikaten içimi çok acıttı. Bu sözü beni uzun uzun düşündürdü.

İşte Remzi Eker ile yaptığım söyleşi:

Remzi Eker ağabey, önce sizi tanıyalım?

Ben, 1.1.1950 tarihinde, 1984’e kadar Şereflikoçhisar’a bağlı olan (Ankara’ya bağlı) Boğaz Köy’de doğdum. Sonra bizim köyü Aksaray’a bağladılar, biz 40 yıllık Ankaralı olduk Aksaraylı. Galiba şimdide Kırşehir’e bağlayacaklarmış.

Remzi Eker bilgisayar ile yazışma yapabiliyor.
Remzi Eker bilgisayar ile yazışma yapabiliyor.

Almanya’ya ne zaman geldiniz?

1972 yılında Liseyi bitirdiktan sonra burada çalışmakta olan ebeveynlerimin yanına geldim. Geldiğimizde bize pek yardımcı olan olmadı, birinci neslin almacası malum. Nasıl okuyabiliriz, nerede okuyabiliriz, o zaman biraz ingilizcem vardı, babama, Türkiye’den aldığım bazı adreslere harf harf söyleyerek mektuplar yazdırıyordum. Sonunda Münster Üniversitesini bulduk. 1974 yılında Münster Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerine kayıt yaptırdım. Lisan kursu, akabinde Studienkolleg ve 1977’de de üniversiteye başlayabildim. Normalde 6 senede bitmesi gereken üniversite, özel şartlardan dolayı yedi yılda bitti. 1984 yılında, bu adam Almanca ve felsefe hocasıdır“ diye bir diploma verdiler.

Fakat doktora yapabilirmiyim diyerek bir şans denemesinde bulundum. Ama şimdiki gibi bilgisayarlara yüklü kitaplar yoktu önümüzde, bir kaç kitap okutturdum. Bize özel okuma servisleri var, oraya kitapları gönderiyordum. Bir kitap; 50 – 100 sayfalık bir kitabın bana maliyeti 50 – 100 DM oluyordu. Bu doktora işi maddiyata dayandığı için bırakmak zorunda kaldım.

Remzi Eker ve bu söyleşinin yapılmasına öncülük eden Mehmet Gül.
Remzi Eker ve bu söyleşinin yapılmasına öncülük eden Mehmet Gül.

Sizin ikinci bir üniversite olayınız daha olmuş galiba, hukuk derler?

Yok, ikinci bir üniversite olayım olmadı. Bir parça Almancaya dilimiz dönmeye başladıktan sonra, vatandaşların sosyal işleriylede uğraşmaya başladık. Vatandaşın avukatta işi oluyor biz gidiyoruz, doktorda işi oluyor biz gidiyoruz, okulda işi oluyordu biz gidiyorduk. Ve bundan dolayı bölge bize hukuk birimi başkanlığını verdi. Arkadaşlarda bizi bu sebepten dolayı genellikle hukuk okuduğumuzu zannederler. Oysaki benim asıl bitirdiğim bölüm Almanca ve Felsefe hocalığıdır.

HİÇ GÖRMÜYORUM

Remzi ağabey, siz hiç görmüyorsunuz değil mi?

Evet, hiç görmüyorum.

Dünyayı hiç mi görmediniz, hiç mi hatırlamıyorsunuz?

Hayır…

RÜYAM DA DA GÖRMÜYORUM

Sizin başka bir dünyanız var değil mi?

Evet, benim dünyam başka, apayrı bir dünyam var benim.

Beni bağışlayın, merakımdan soruyorum. Rüyalarınızda da mı görmüyorsunuz?

Bu sorunuza iki şekilde cevap vermek istiyorum; önce şahsımla ilgili olanı söyleyeyim. Ben şuan nasılsam rüyalarımda da öyleyim, görmüyorum. Fakat bir çok arkadaş var, bunlar sonradan gözlerini kaybetmişler, onların bazıları rüyalarında görüyorlar. Uyandıkları zaman maalesef büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar, onların durumu gerçekten çok zor.

Dünyaya gözünüzü açmış olsaydınız en çok neyi görmek isterdiniz, neyi merak ediyorsunuz?

Aslında hiç özel bir merakım olmadı. Çünkü gözümün açılmasını aklıma getirmiyorum. Başka arkadaşların var mı bilmiyorum. Hiçte sormadım, sohbet konusu olmadı. Bundan sonra bir sorayım bakalım ne düşünürler.

Peki dünyayı görmeyen Remzi Eker, günlük ne yapar, bir gününüz nasıl geçer sizin?

Şöyle anlatayım: bilgisayar çıkana kadar kitap okumaya hasret biriydim. Kitap okumaya doyamadım. Bilgisayar icat olduktan sonra bütün günlerim şöyle geçiyor: Kahvaltıdan sonra bilgisayarın başına geçiyorum. Birbuçuk saat kadar kitap okuyorum, e-posta yazıyorum. Öğle namazından sonra bir de bizim kitap tarama olayımız vardır. Bizde mevcut olmayan kitapları tarıyoruz, görmeyen arkadaşlar birbirimize gönderiyoruz. Akşamda skayt üzerinden arkadaşlarla sohbet ediyoruz.

Teknoloji öyle gelişmişki siz görmeyen birisi için bile film yapabiliyor doğru mu?

Tabii, tabii. Bu cep telefonu ile gazeteleri de okuyorum. (Burada özel isteği dolayısıyla gazeteleri nasıl okuduğunu bana gösterdi. Telefonu çok rahat kullanan Remzi Eker, klasörlere yüklediği gazeteleri ekrana çağırarak, özel bir program sayesinde bir bayanın sesinden istediği yazarı veya haberi dinliyor. Bu şekilde dünyada olup bitenleri takip ediyor).

İNSANLAR KARANLIKTAN KORKARLAR, BENİM ÖYLE BİR KORKUM YOK!

Ama bir dernekte başkanlık yapacak kadarda aktifsiniz, gayretlisiniz… bunu nasıl başarabiliyorsunuz?

Aslında başardığım için mi bu göreve geldik, yoksa arkadaşların teveccühü mü bilemiyorum. Ama bu karar tamamen kardeşlerin istekleri doğrultusunda tecelli etmiştir.

Remzi Eker
Remzi Eker

AYDINLIĞI TANIRSANIZ KARANLIĞI BİLİRSİNİZ

Tamamen karanlık mı görüyorsunuz?

Aydınlığı tanırsanız karanlığı bilirsiniz.

Nasıl bir görüntü var, tarif edebilirmisiniz?

Siz bana „Kırmızı rengi tarif edebilirmisiniz, veya Yeşili. Ben kendi dünyamda karanlıkta değilim. Ama sizin anladığınız manadada aydınlıkta değilim. İnsanlar karanlıktan korkarlar, benim öyle bir korkum yok.

Görme özürlü olmanız anadan doğma mı, yoksa daha sonra mı?

Yok sonradan, 1 yaşındayken bizim oralarda „Tandır“ vardır. Ekmek falan pişirirler. Daha yeni emeklemeye başlamışım. O tandırın üzerindeki saca sağ tarafım gelmiş. Aslında gözlerimde bir şey yokmuş. Sağ tarafımı tedavi etmek için rastgele bir ilaç kullanıyorlar, kullandığım o ilaçlar önce sol gözümün sonrada sağ gözümün görme fonksiyonunu kaybettiriyor. Hamdolsun şikayetim yok.

Ağabey, „Dünyayı Gören İnsanlara“ söylemek istediğin bir şeyler var mı?

Belki bu röportajı okuyan arkadaşlar şöyle diyebilirler, „Yahu bak adama görmediği halde Türkiye’de liseyi, Almanya’da üniversiteyi bitirmiş, helal olsun, amma akıllı adammış“ diye düşünebilirler. Ben diyorum ki, esas akıllılık öyle bir-iki üniversite bitirmek değildir. Esas akıllılık şu kısacık hayatta, ebedi kalacağı yerin hesabını en iyi şekilde yapan insandır, akıllı. Biz bu dünyaya bir imtihan için geldik, belirli bir süre yaşayıp göçüp gideceğiz. Ve buradaki hayatımızdan hesaba çekileceğiz. Çünkü cenabı Hak, bu dünyayı hikmeti gereği Hak – Batıl mücadelesi üzerine yaratmıştır. Benim inancım, düşüncem o dur ki; „yarın hayat sona erdiğinde, Hakk’ın yanında mı, batılın yanında mı yer aldığımız hususunda hesaba çekileceğiz. Onun için insan, ebedi kalacağı yerin hesabını bu dünyada ne kadar iyi yapabilirse, o kadar akıllıdır.

Röportaj: Adnan ÖZTÜRK
17 EKİM 2013